Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 5-7 Aralık günlerinde yapacağı toplantılarda, Türkiye’nin Osman Kavala davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) aldığı kararlara uymamasını ele alacak. Bakanlar Komitesi, geçen sene başlattığı “ihlal prosedürü” kapsamında Türkiye’ye yaptırım uygulayıp uygulamamayı da değerlendirecek.
Avrupa Konseyi’nin icra organı olarak görev yapan Bakanlar Komitesi, bakan yardımcıları düzeyinde gerçekleştireceği toplantılarda, AİHM kararlarının uygulanması kapsamında önemli bazı dosyaları değerlendirmeye alacak.
Komitenin ele alacağı dosyalar arasında tutuklulukları süren iş insanı Osman Kavala ile HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın başvuruları da bulunuyor.
AİHM, her iki davada da başvuru sahiplerinin insan haklarının ihlal edildiğine hükmetmiş ve Türkiye’den serbest bırakılmalarını talep etmişti. AİHM, 2017’den bu yana tutuklu olan Kavala’nın davasında kararın uygulanmaması üzerine konuyu Bakanlar Komitesi’nin gündemine getirmiş ve Türkiye hakkında “ihlal prosedürü” başlatılmıştı. İhlal prosedürüne göre, AİHM kararına uymayan ülke hakkında yaptırım kararı alınabiliyor.
Komite toplantısı öncesinde Bakanlar Komitesi’ne iki ayrı mektup gönderen Türkiye’nin Avrupa Konseyi Nezdindeki Daimi Temsilciliği, Türkiye’de yargının tarafsız ve bağımsız yapısının anayasa tarafından güvence altına alındığı, yargı kararlarını etkilemenin ceza gerektiren bir suç olduğu ve yapısı eleştirilere neden olan Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) da bağımsız ve tarafsız işleyen bir kurum olduğu değerlendirmesini yaptı.
Daimi temsilcilik, 28 Kasım’da gönderdiği diğer mektupta, Kavala’nın Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesine göre hükümeti devirme suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldığını ve kararın kesinleştiğini kaydetti.
Kavala’nın Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı iki ihlal başvurusu olduğunu anımsatan daimi temsilcilik, Türkiye’nin Avrupa Konseyi ile bu konudaki işbirliğini devam ettirme arzusuna vurgu yaptı.
Daimi temsilcilik, Bakanlar Komitesi’ne gönderdiği ayrı bir mektupta Selahattin Demirtaş davasıyla ilgili Ankara’nın görüşünü aktardı ve Demirtaş’ın Anayasa Mahkemesi’ne başvurusunun sonuçlanmadığını, dolayısıyla Bakanlar Komitesi’nin kararı beklemesi gerektiğine işaret edildi.
Kavala’nın avukatları: Hemen serbest bırakılmalı
Kavala’nın avukatları toplantı öncesinde Bakanlar Komitesi’ne gönderdikleri 1 Aralık tarihli mektupta, dava kapsamında son dönem gelişmeleri değerlendirdiler ve taleplerini ilettiler.
Türk yargısının AİHM kararlarını uygulamayı reddetmesinin hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) hem de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı zayıflattığını vurgulayan avukatlar, Anayasa Mahkemesi’nin Kavala’nın 6 yılı aşan tutukluğunun son bulması için artık adım atması çağrısında bulundular.
Avukatlar, Bakanlar Komitesi’nden ‘Ortak Tamamlayıcı Prosedür’ mekanizmasının işletilmesi de dahil olmak üzere Türkiye’nin Kavala kararına uyması için etkin adımların atılmasını da istediler.
Ortak Tamamlayıcı Prosedür, bir üye ülkenin Avrupa Konseyi Statüsü’ne uymaması durumunda Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ve Bakanlar Komitesi’nin bir araya gelerek atılacak adımları belirlediği mekanizma olarak biliniyor.
Türkiye: Kavala davası Avrupa tarafından siyasileştirildi
Avrupa Konseyi, Türkiye hakkında ihlal prosedürünü işletme kararını Temmuz 2022’de almış ancak Türkiye’de Mayıs 2023 seçimlerini gözeterek karar alma sürecini ertelemişti.
Bu süreçte, Türkiye ile diyaloğu artıran Avrupa Konseyi, hem teknik hem de siyasi düzeyde Kavala kararının uygulanması için girişimlerde bulundu ancak sonuç alamadı.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric’in 13 Kasım’da gerçekleştirdiği resmi Türkiye ziyaretinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile yaptığı görüşmenin en önemli gündem maddesini de yine Kavala davası ve ihlal prosedürü oluşturdu.
Fidan, 20 Kasım’da bakanlığının bütçesiyle ilgili TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yapılan toplantıda, AİHM kararlarının gündeme getirilmesi üzerine, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri ile yaptığı görüşmeyi anlatmış ve Türkiye’nin AİHM kararlarına uyma oranının yüzde 90 civarında olduğunu kaydetmişti.
Sorunun siyasallaştırılan bir iki dava üzerinden geliştiğini aktaran Fidan, “Belli simgesel davalar var, orada da bizim mesajımız şu oldu: Biz dedik ki: Bu davalar, daha mahkemeye gelmeden önce Avrupa başkentlerinde siyasallaştırılmış, hukuki ve teknik bir dava olmaktan çıkıp Türkiye’deki iç siyasetin tarafı olma yönüne gitmiş bir dava” dedi.
Dışişleri Bakanı, “Siyasallaştırılan konularda ister istemez siyasal bir tavır oluşuyor. Bu devletlerin normal, yani politik tavrı, buna dikkatlerini çektim, onlar da haklı buldular” ifadelerini kullandı.
Bakanın açıklamalarına tepki veren Kavala’nın avukatları, “Sayın Bakanın konuşmasında ‘Davanın siyasallaştırılmasına verilecek cevap da siyasal olur’ şeklindeki ifadesi, maalesef, davanın Türk yetkililer tarafından siyasi bir dava olarak görüldüğünü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18’inci maddesinin ihlal edilmiş olduğu yönündeki AİHM kararının doğrulandığını düşündürmektedir” görüşünü dile getirdiler.
Yaptırım kararı çıkar mı?
Bakanlar Komitesi’nin bu toplantısında karar çıkıp çıkmayacağı bilinmiyor.
Siyasi etkisi olan önemli kararların bakan yardımcıları düzeyinden çok bakanlar seviyesindeki toplantılarda ele alındığı kaydediliyor.
Bakan yardımcılarının, uygulanabilecek yaptırımlara ilişkin görüşleri değerlendirebilecekleri ve bakanlar seviyesindeki toplantılara bir yol haritası metni sunabilecekleri belirtiliyor.
Nihai yaptırım kararının ise Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) ve Bakanlar Komitesi’nin ortaklaşa yapacakları değerlendirmelere göre şekilleneceği kaydediliyor.
AKPM, 13 Ekim’de yaptığı oylamada, Kavala’nın 1 Ocak 2024’e kadar serbest kalmaması durumunda Türkiye’ye yaptırım uygulanması çağrısında bulunmuştu.
AKPM, Kavala ve diğer tutukluları özgürlüklerinden mahrum bırakan savcı, yargıç ve polis gibi devlet memurlarını hedef alan yaptırımlar ile AKPM’deki Türk milletvekili heyetinin yetki belgelerinin yenilenmemesi çağrısı yapmıştı.
İhlal prosedürü, Türkiye’nin “Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin AİHM kararlarını uygulamalarını mecburi kılan AİHS’in 46. Maddesinden” kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle işletilmeye başlandı.
Aynı kapsamda ihlal prosedürü daha önce Azerbaycan için başlatılmış ancak Bakü yönetimi, süreç yaptırım aşamasına gelmeden AİHM kararına konu olan kişiyi serbest bırakmıştı. Dolayısıyla ihlal prosedürü kapsamında yaptırım uygulanmasına temel oluşturacak bir örnek bulunmuyor.
Avrupa Konseyi’nin kuruluş felsefesi ve ilkeleri açısından ihlal sürecinin somut bir sonuca bağlanması önem taşıyor.
Ancak bunu konseyin kurucuları arasında yer alan Türkiye’ye karşı nasıl bağlanacağı ve bunun yaratacağı siyasi sonuçlar, sürecin daha dikkatli yürütülmesine yol açıyor. Bakanlar Komitesi’ni en çok zorlayacak önlem maddesinin “Türkiye’nin üyeliğinin düşürülmesi ya da düşürülmemesi” olacağı değerlendiriliyor.
AİHM, 10 Aralık 2019’da aldığı kararda, Osman Kavala’nın tutuklanması ve tutuklu yargılanmasının onu susturmak ve diğer insan hakları savunucularının cesaretini kırmak amaçlı olduğunu belirtmiş, Türkiye hükümetinden Kavala’nın bir an önce serbest kalması için gerekli önlemleri alması çağrısında bulunmuştu.